Sevdiklerimize dair her şey...

Bütün Yönleriyle D Vitamini

Ülkemizde ve bütün Dünya’da D vitamini yetersizliği önü alınmaz bir salgın olarak etkisini sürdürmektedir. Bu sessiz salgın sadece kemik hastalığına neden olmamakta, daha henüz kemik hastalığı olmadan başta kanserler, enfeksiyonlar, romatizmal hastalıklar, otoimmün hastalıklar, nöropsikiyatrik hastalıklar, koroner kalp hastalıkları ve hipertansiyon gibi çok sayıda hastalığa yol açabilmektedir. Maalesef ortodoks tıp dünyası bu sessiz salgını önemsememektedir. Bültenimizin bu sayısını D vitaminine ayırdık. Bu yazıda D vitamini dozları, güneşlenme ve güneş yağları ile ilgili olarak birçok yeniliği de okuma fırsatını bulacaksınız. Editörümüz Prof. Dr. Ahmet Aydının hazırladığı ve 100’den fazla referans ile hazırlanan bu dev dosyayı kaçırmayın.

Bütün Yönleri ile D vitamini

D vitamini üç steroid hormona verilen ortak isimdir (D2, D3 ve D4 vitaminleri). D1 vitamini yoktur. Tıpta daha çok D2 (ergokalsiferol) ve D3 vitaminleri (kolekalsiferol) kullanılır.

İnsan vücudunda bulunan D vitamininin yaklaşık % 90’ı güneşten gelen morötesi (UV) ışınlarından UVB’nin etkisi ile derinin en derin tabakalarında (stratum basale, stratum spinosum) bulunan 7-dehidrokolesterolden fotosentez yolu ile sentezlenir ve ilk olarak kolekalsiferol oluşur (Şekil 1). UVA ise tam tersine D vitamini sentezini azaltır. Bu sırada D vitamini deride fotoizomerize olarak 5,6-trans- vitamin D3, taksiferol ve lumisterol gibi inaktif metabolitlere dönüşür. Aslında D vitamini bakımından inaktif olan bu metabolitler psoriazis gibi hiperproliferatif hastalıklardan korunmayı sağlarlar (1).

Besinlerle alınan bitkisel ve hayvansal D vitamin­leri on iki parmak bağırsağından (duodenumdan) itibaren yani ince bağırsağın üst bölümünde emilip kana geçer. D vitamini yağda eridiği için safra tuzlarına gereksinim gösterir. Bu nedenle safra akımının azaldığı (kolestatik) karaciğer hastalık­larında D vitamininin emilimi azalır. Bu nedenle karaciğer-safra kesesi hastalarının D vitaminine ihtiyacı çok daha fazladır.

Karaciğerdeki mikrosomal 25-hidroksilaz enzimi kolekalsiferolü (CC), 48 saat içinde 25-hidroksi kolekalsiferol’e (25-HCC, kalsidiol) dönüştürür. Serum 25-HCC düzeyi in­sandaki D vitamini deposunu en iyi bir şekilde yansı­tır. 25-HCC safra ile bağırsaklara atılır ve incebağırsaklardan tekrar emilerek kana geçer (D vitaminin enterohepatik dolaşımı). Bu emilim için bağırsakta yeteri kadar yağ bulunması gerekmektedir. Bu nedenle düşük yağlı diyetler D vitamini yetersizliğine sebep olur. Hatta D vitaminini enjeksiyon şeklinde alsanız bile. Çünkü enterohepatik dolaşımın bu uygulamada da olması şarttır. Bu yüzden yağ emilimi bozuk olan hastaların diyetindeki yağ miktarını artırmak ve gerekirse de sindirim enzimleri kullanmak faydalı olacak ve bağırsaktan D vitamini emilimi artacaktır.

25-HCC (kalsidiol) böbreğin proksimal tubulus hücrelerinde ikinci bir kez hidroksilasyona uğrar ve 1, 25 dehidroksikolekalsiferol’e (kalsitriol) dönüşür. Aralarında bağışıklık hücrelerinin de bulunduğu pek çok hücre tipi, böbrekten gelen 1,25 D’den yararlanabildiği gibi dolaşımdaki 25D’yi de vitaminin aktif şekline (1,25) dönüştürebiliyor.

1, 25 dihidroksivitamin D hücre çekirdeğinin içine girerek VDR ile birleşir. Retinoik asit X reseptörü (RXR) bu birleşmeyi güçlendirir (retinoik asit A vitamininin aktif metabolitidir). Yani A vitamininin D vitamini aktivasyonu sağlar. Fakat A vitamininin (retinoik asit) fazlası ise D vitamininin aktivasyonunu azaltır.

VDR/RXR kompleksi 1, 25 dihidroksivitamin D’nin varlığında DNA’nın küçük dizilerine bağlanır. Bu dizilere D vitaminine cevap veren elementler (VDRE’ler) denir. VDRE’ler çok sayıda genin transkripsiyonunu modüle ederler. Bu genlerin sayısının 2000’in üzerinde olduğu sanılmaktadır. Yani genlerimizin yaklaşık %10’unun aktive olması güneş ışığına yani D vitaminine bağımlıdır.

Kalsitriol, kalsidiolden 5 kez, kolekalsiferolden de en az 15 kez daha aktiftir. Kalsitriol sentezini uyaran en önemli faktörler sırası ile fosfor düşüklüğü (hipofosfatemi) ve kalsiyum düşüklüğüdür (hipokalsemi). Kalsitriol plazmada 40- 60 pg/ml (16- 65 pmol/L) düzeyinde bulunur ve yarılanma süresi 3- 6 saattir.

Kalsitriol CYP24A1 isimli maddeyi uyararak kendi yapımını durdurur. 24-renal hidroksilaz aktive olur ve D vitamini inaktif formları olan 24,25-dihidroksi vitamin D ve 1,24,25 trihidroksi vitamin D’ye dönüşür. Aslında D vitamini bakımından inaktif olan bu metabolitler sarkoidoz gibi hiperproliferatif hastalıklardan korunmayı sağlarlar. Makrofajlarda CYP24A1yoktur. Bu nedenle sarkoidozda makrofajlardaki kalsitriol sentezi artar, kanda ve idrarda kalsiyum düzeyleri artar.

Kalsitriolün kalsiyum metabolizması üzerine etkileri

  • D vitamini reseptörüne (VDR) bağlanan kalsitriol, RNA sentezini arttırarak kalsiyumu bağ­layıcı protein (CaBP) yapımını hızlandırır. CaBP, ince bağırsaktan kalsiyum ve fosfor emilimini arttırır.
  • Kalsitriol kemik iliğindeki ana hücreleri etkile­yerek osteoklastların aktivitesini artırırken, osteoblastların aktivitesini azaltır. Böylece, hem ince bağırsaktan emilimi, hem de kemikten kalsiyum rezorpsiyonu arttırarak kan kalsiyum düzeyini yüksel­tir. Kalsitriolün kemik mineralizasyonunun artması üzerine direkt bir etkisi yoktur. Ama kan kalsiyum ve fosfor düzeylerini artırarak indirekt olarak mineralizasyon için gerekli ham maddeleri sağlar. Kalsiyum ve fosfor belli bir doygunluğa ulaşınca mineralizasyon oluşur. Kalsitriol, serumdaki fosfor ve kalsiyum düzeylerinin düşmesi ile aktive olur. Parathormonun varlığında kalsitriol kemikten mobilizasyonu arttırır. Fakat parathormon, D vitamini olmadan mobilizasyon yapamaz.
  • Kalsitiriol böbrek borucuklarından kalsiyum geri emilimini artırır; yani kana geçmesini sağlayarak kalsiyum ekonomisini sağlar.

İkinci ve üçüncü fonksiyonlar için hem kalsitriol hem de PTH (parathormon) gereklidir.

D Vitamininin Kemik Dışı Başlıca Fonksiyonları

Hücre Farklılaşması

Hücreler hızla bölünerek sayılarını artırırlar (proliferasyon). Hücrelerin özel görevler almasına ise farklılaşma (diferansiasyon) denir. Hücreler farklılaştıkça proliferasyon hızı yavaşlar. Böylece denge sağlanır. Proliferasyon yararlı bir işlemdir ama kontrol edilmezse kanser gibi hastalıklara sebep olur. 1,25-dihydroxyvitamin D proliferasyonu kontrol ederken farklılaşmayı uyarır ve kanser oluşumunu önler (2).

Bağışıklık

1,25-dihydroxyvitamin D güçlü bir bağışıklık modülatörüdür(3). D vitamini reseptörü başta T hücreleri ve antijen sunan hücreler (dendritik hücreler, makrofajlar) olmak üzere bağışıklık hücrelerinin birçoğunda bulunur. Bazı durumlarda makrofajlarda kalsidiolden kalsitriol oluşturabilirler. Kalsitriol doğal bağışıklığı güçlendirirken otoimmün hastalıkların gelişimini de engeller.

İnsülin Salgılanması

VDR insülin salgılayan pankreas hücrelerinde (beta hücreleri) de bulunur ve insülin salgılanmasına yardımcı olur. D vitamini eksikliği insülin salgısını azaltarak tip 2 diyabet gelişimine sebep olabilir (4).

Enflamasyon Engelleme

D vitamini, aşırı sitokin faaliyetlerini baskılayarak aşırıya kaçmış enflamasyon tepkilerini düzene sokar.

Enfeksiyon Engelleme

D vitamini bir enfeksiyona maruz kalınıldığında mikrop öldürücü peptitleri üretiyorlar (4b). Bu mikrop kırıcı peptitlerden en önemlisi ise katelisidin. Bu maddeler bakteriler, virüsler ve mantarlara etki eden geniş spektrumlu antibiyotikler gibi etkiliyorlar. Mikroorganizmaların hücre duvarlarını tahrip ediyorlar.

D Vitamini Çeşitleri

Vücudumuza giren D vitamininin ancak %10’u yiyecekler (yumurta, sakatat, balık, hayvansal yağlar ) ile alınır.

D2 vitamini güneşten sentezlenmez. Endüstriyel olarak mantarlardan radyasyon sonucu elde edilir (5).

D3, D2’den 5-10 kat daha etkilidir (6,7) ve 2-3 kat daha fazla depolanır. Bunun muhtemel nedeni D2’nin D vitaminini bağlayıcı proteine affinitesinin (ilgidinin) düşük olmasıdır. Ayrıca D3 vitamini, D2 vitaminine göre aktif formuna 5 kat daha fazla dönüşür (8). D3 vitamininin, D2 vitaminine göre raf ömrü de daha uzundur.

Sülfatlı D Vitamini

Piyasadan alınan preparatlardaki D vitamini ile deride sentezlenen D vitamini bire bir aynı değildir. D vitamini deride güneş ışının enerjisi ile sülfatla bağlanır (sülfatlı D vitamini) ve bu haliyle D vitamini suda çözünür hale gelir (9). Suda çözünebilen D vitamini tüm hücrelere kolayca girebildiği için etkisi yağda çözünen D vitaminine göre daha fazladır. Halbuki ağızdan preparat olarak aldığımız D vitaminleri sülfatsızdır, yağda erirler. Sülfatsız D3 vitamini yağda eridiğinden kan dolaşımında serbestçe dolaşamaz. Dolaşabilmesi için LDL-kolesterole ihtiyacı vardır.

D vitamini sülfat bağından ayrıldığında bir enerji açığa çıkar. Bu sülfat bağı bir anlamda güneş enerjisini vücutta depolayan adeta bir “güneş pili” gibi işlev görür. Bitkiler nasıl gün ışığını depolayabiliyorsa (biyofoton) insanlar da bir anlamda biyofoton üretebilirler (10).

Sülfatlı D3 vitamini kalsiyum taşınmasında fazla görev almaz. Buna karşılık kanserden korunmada, immün sistemi güçlendirme depresyon ve kardiyovasküler hastalıktan korunmada rolü olan sülfatlı vitamin formudur. Sülfatsız D vitaminin bu tarzda etkileri yoktur.

Deride bulunan kolesterol ve kükürt radyasyonun hücre DNA’sı üzerine olan toksik etkilerinden korunma sağlar. Güneş ışınları kolesterol ve kükürtün oksitlenmesini sağlayarak D vitamini sentezini başlatır.

Anne (11) ve inek (12) sütünde bulunan D vitamini sülfatlıdır. Fakat inek sütündeki D vitamini pastörizasyon ve UHT uygulaması ile tahrip olur.

Mor Ötesi Işınlar

D vitamini güneşten gelen morötesi (UV) ışınlarının etkisi ile deride sentezlenir. Mor ötesi (UV) ışınlar dalga boylarına göre UVA (400 – 315 nm) ve UVB (315 – 280 nm) ve UVC (280 – 100 nm) olmak üzere 3 ana tipe ayrılır. Ayrıca ara tipler de vardır. Bizim için önemli olan UVA ve UVB’dir.

UVB, UVA’ya göre daha kısa dalga boyuna sahiptir. Dalga boyu kısaldıkça engeller karşısında ışınların saçılıp dağılması daha kolaylaşır. Ya da başka bir deyişle uzun dalga boylu ışınlar engeller karşısında daha az dağılıp saçılırlar. UVB ışınları kapalı ve bulutlu havada veya pencere veya araba camı gibi bir engele temas ettiğinde saçılarak kolayca dağılır ve engeli yeterince aşamaz. Bu nedenle yeteri kadar D vitamini sentezlenemez. Buna karşılık UVA bu engelleri aşabilir. Yani pencere ardında güneşlenirseniz esmerleşirsiniz ama yeterli UVB alamadığınız için yeterli D vitamini sentezi yapamazsınız.

UVB’nin dağılmadan hedefe ulaşabilmesi için açık bir havada atmosfere dik açıyla gelmesi (öğlen saatleri) ve başka bir fiziksel etkenle karşılaşmaması gerekir. Yani en iyi D vitamini sentezi öğle vakitlerinde olur.

UVA ve UVB’nin D vitamini sentezi üzerine olan etkileri birbirinin zıttıdır. UVB derimize temas ettiğinde kolesterolden D vitamini öncüsü olan kolekalsiferolü sentezlettirir. UVA ise tam tersine deride sentezlenen kolekalsiferolü parçalar, yani bir anlamda D vitamini sentezini bozar. Yani “aman! sakın ışınların dik geldiği öğlen saatlerinde güneşlenmeyin” tavsiyesine uyarak güneşin nispeten yatık geldiği saatlerde güneşlenirseniz aslında çoğunlukla UVA ışınlarına maruz kalıp bronzlaşırsınız ama sentezlenen D vitaminini de parçalanarak etkisiz hale gelir.

Fazla miktarda UVA ışınlarına maruz kalanlarda deri kanseri olasılığı artar. Bu nedenle zamanlama önemlidir. Eğer öğle saatlerinde değil de daha önceleri ya da daha sonraları güneşlenilirse, fazla bile güneşlenilmiş olsa D vitamini seviyeleri düşük olabilir (13). Özetle güneşin dik geldiği öğle saatlerinde yani gölgenizin boyunuzdan daha kısa olduğu saatlerde güneşlenin.

UV-A ciltteki melanin hücrelerini uyararak bronzlaşmayı artırır, fakat aynı zamanda ve cilt yaşlanmasını da artırır. Bronzlaşma UV-B ışınları engelleyerek D vitamini sentezini de azaltır. Bronzlaşma bu nedenle D vitamini sentezinin aşırı olmasını da engeller. Yani aşırı güneşlenme D vitamini zehirlenmesi de yapamaz. UVB ışınları ise fazla pigmentasyon yapmaz.

D Vitamininin Deride Sentezlenmesine Etki Eden Faktörler

Deri Temizliği - D Vitamini Sentezi

Uygun şekilde güneşlenildiğinde ciltte sentezlenen kolekalsiferol, yağ bezlerinin salgıları ile cildin yüzeyine doğru çıkar ve 48 saat içinde yeniden ciltten emilerek kana geçer. Henüz ciltten emilmeden önce şampuan ya da sabunla yıkanıp vücuttan uzaklaştırıldı ise D vitamini sentezi olmaz. Ayrıca sıcak su da o deri yağlarını yok eder. O nedenle ‘o kadar güneşlendim, niye D vitaminim yeteri kadar yükselmiyor?’ diye şikayet edenlerin bu noktaya özellikle dikkat etmeleri gerkiyor (14). Bu yüzden güneşlendikten sonra özellikle yüz, kol, omuz ve bacak gibi güneş gören bölgeleri sabunlamayınız ve nispeten ılık suyla duş alınız.

Derideki Pigment Tabakası ve D Vitamini Sentezi

50.000 yıl kadar önce bazı insan grupları Afrika’yı terk ederek Anadolu üzerinden Avrupa’ya doru göç etmeye başladılar. Kara derili bu insanlar özellikle kışın, deri pigment kalınlığı yüzünden D vitamini yetersizliğine maruz kaldılar (15). Sonuçta doğurganlıkları azaldı, vücut dirençleri düştü ve çeşitli hastalıklardan kırıldılar.

Deniz ürünlerindeki D vitamini zenginliği nedeni ile başlangıçta bu insanlar sadece deniz kenarlarında yaşayabildiler. Zaman içinde Avrupa’da mutasyon ve doğal seleksiyon koyu renkli insanların sayısı azalırken beyaz tenli insanların sayısı arttı ve bu insanlar kıtanın içlerine doğru girmeye başladılar (16). Kuzey ülkelerindeki insanların beyaz tenli olmalarının nedeni budur. Kutup bölgelerinde yaşayıp da beyaz tenli olmayan Eskimoların D vitamini yetersizliğine maruz kalmamaları D vitamininden zengin deniz ürünleri ile beslenmeleri nedeniyledir.

Pigment tabakası kalın olan kara ırktakiler aynı miktardaki D vitaminini sentezleyebilmek için beyaz ırka göre 4-5 kez daha fazla güneşte kalmak zorundadır. Nitekim siyah Amerikan kadınlarında 40 nmol/L’nin (16ng/mL) altında olanların oranı %42 iken beyaz kadınlarda bu oran (%4.2) on kat daha düşüktür (17). Bu durum D vitamini yetersizliğine Afrika dışında yaşayan siyah derililerde daha çok dikkat edilmesi gerektiğini göstermektedir (18).

Cildi güneşe karşı duyarlı ve alerjik olan beyaz tenli kişiler güneş yağı olmadan güneşe çıkamamaktadır. Özellikle beyaz tenlilerde hassasiyet daha fazladır. Maalesef güneş yağları D vitamini sentezinden sorumlu olan UVB ışınlarını engellerler. Buna karşılık güneş yağları ise UVA’nın deriye geçişini engellemezler. Yani UVA cilt kanserine yol açarken UVB cilt kanserini önleyen ve D vitamini sentezleyen etkiye sahiptir. Güneş yağları ise maalesef UVA’yı geçirir UVB’yi engeller. Üstelik söz konusu güneş kremini cildinizden çıkarmak için banyoda keselenmek zorunda kaldığınızdan az miktarda kazandığınız D vitamini de heba olup gitmektedir.

Özetle söylenecek olursa sadece takviye alıp D vitamini düzeyini yükseltmek, buna karşılık güneş ışınlarına az maruz kalmak D vitamininden istediğimiz faydayı tam olarak sağlamaz.

Yaz tatiline gitmeden önce kan D vitamini düzeylerininiz yeterli ise çabuk bronzlaşırsınız ve güneş ışığının deride yapabileceği tahribattan korunmuş olursunuz; yani haşlanmazsınız.

Güneşlenme Süresi / Güneşlenme Yüzeyi / D Vitamini Sentezi

Dünyanın en ünlü D vitamini uzmanlarından Holick öğleyin fazla uzun olmayan bir süre (30 dakika kadar) güneşlenen bir kişinin vücudunda 10.000 ile 25.000 IU D vitamini sentezlendiğini göstermiştir (19).

Aynı şekilde Adam ve arkadaşları öğleyin 30 dakika süre ile güneşlenen beyaz bir kişinin vücudundaki D vitamini sentezinin 50,000 IU/gün’e kadar artabildiğini göstermişlerdir (20). Bu arada aldığınız güneş ışınının öğle vaktinde olmasına dikkat edilmelidir. Öğle öncesi ve öğleden sonra yapılan güneşlenmelerin D vitamini sentezini artırmadığını, tersine azalttığını da unutulmamalıdır.

Mayo ile güneşlenen bir kişide 20 dakika maksimum D vitamini yapılmakta, yapım maksimuma ulaştıktan sonra artık daha fazla aktif D vitamini metabolitli sentezlenmemektedir. Çünkü D vitamini öncüleri inaktive olmaktadır. Yani fazla güneşlenmek ile D hipervitaminozu olmamaktadır (21,22).

D Vitamini Reseptörü (VDR)

D vitaminin aktif formu olan 1,25 (OH)2D3’ün fonksiyone edebilmesi, biyolojik yüksek affiniteli D vitamini reseptörünün (VDR) varlığını gerektirir. VDR hücre içi bir hormon reseptörüdür ve spesifik olarak D vitamininin aktif formuna (kalsitriol) bağlanır. Vitamin D, hücresel reseptörüne bağlanma sonrası, bu biyolojik etkilere aracılık edecek genlerin transkripsiyonlarını (tercümeleri) düzenler. Eskiden D vitamininin sadece kemik ve kas sisteminin gücünü arttıran bir vitamin olduğu sanılırdı. Ama son yıllarda yapılan araştırmalara göre beyin, kalp, mide, pankreas, aktive T ve B lenfositler, prostat, meme, kolon, deri ve gonadlar gibi kemik ve ince bağırsak, bağırsağın dışındaki çok sayıda organda da D vitamini reseptörleri (VDR) vardır. Bunlara ilaveten D vitamini reseptörlerinin damarların düz kaslarında, damar iç gömleği (edotel) hücrelerinde ve kalp kası hücrelerinde (miyosit) de kas hücrelerinde de olduğu da gösterilmiştir. D vitamini eksikliğinin çok sayıda kemik dışı hastalıklardan koruması bu reseptörlerle sağlanır.

Reseptörün doğuştan eksikliği D vitaminine dirençli raşitizm Tip II denilen çok nadir bir hastalığına sebep olur. VDR gen polimorfizmleri ise oldukça sıktır. Tek-gen polimorfizmlerinde talasemi ve hemofili gibi hastalıklarda olduğu gibi bir gen eksikliği yoktur. Burada gende yapısal değil fonksiyonel bir bozukluk vardır. Yani genin fonksiyonu bozuktur ve idare ettiği enzim tembel çalışır.

D vitaminine cevap veren elementler (VDRE’ler) çok sayıda genin transkripsiyonunu modüle ederler. Bu genlerin sayısının 2000’in üzerinde olduğu sanılmaktadır. Yani genlerimizin yaklaşık %10’unun aktive olması güneş ışığına yani D vitaminine bağımlıdır. Fonksiyonel VDR gen polimorfizmleri ya da polimorfizm olmadan D vitamininin basit eksikliği hücre farklılaşmasında, oksidatif süreçlerden korunmada, T hücre farklılaşmasında insülin ve IGF yolaklarınında bozukluklara yol açar (23). D vitamini eksikliğinin başta tüberküloz, diğer, enfeksiyonlar astım, diyabet, kanserler, romatizmal hastalıklar, otoimmün hastalıklar (lupus, siroz, hepatit, Crohn hastalığı, Graves hastalığı, multipl skleroz vb) , miyokart enfarktüsü, alerjik hastalıklar ve otizm olmak üzere birçok hastalık için risk faktörü olmasının nedeni budur.

VDR’ler doğuştan az sayıda da olabilir ya da renal-1 hidroksilaz enzim aktivitesi düşük olabilir. Bu kişilerde daha fazla hastalık olur. Ama sevindirici olan güneşlenme ya da D vitamini takviyesinin alınmasının reseptör sayısını artırmasıdır (24).

Östrojen VDR’leri ve renal-1 hidroksilaz aktivtesini artırırken testosteron bu aktviteyi artırmadığı gibi azaltabilir de (25). Birçok kronik hastalığın erkeklerde daha fazla görünmesinin muhtemel nedenlerinden biri de budur. Örneğin otizmde erkek-kadın oranı yaklaşık 5:1’dir.

A Vitamini – D Vitamini

Yüksek miktarda aktif A vitamini (retinoik asit) D vitamininin faydalı etkilerini azaltmaktadır (26,27). A vitaminin bitkisel öncüllerinin (beta-karoten) fazlasının ise bir zararı olmamaktadır. Yani vücutta A ve D vitamini uygun oranlarda alınmalıdır.

A vitamininin inaktif şekli olan beta karoten, daha sonra aktif A vitaminine dönüştürülmektedir. Aktif A vitamini üretimi sıkı bir kontrol altındadır. Vücudumuz ancak gerekli miktarı aktifleştirmektedir. Halbuki aktif A vitaminini direkt olarak alırsak bu kontrol sistemi tamamen baypas edilmektedir. Bu nedenle en iyisi aktif A vitamini takviyesi almamak ve bu ihtiyacımızı renkli sebzelerde bulunan beta-karoten ile gidermektir.

Tabii bu durum A vitamininin önemini azaltmamaktadır. D vitamini yetersizse A vitamini etkisiz kalmakta ve hatta toksik bile olmaktadır. Tersi de doğrudur. A vitamini olmaksızın D vitamini de normal fonksiyonlarını yerine getirememektedir.

Bazı balık karaciğer yağlarında (cod liver oil) A vitamini ünite olarak D vitamininden 150-12,000 kat daha fazla bulunmaktadır. Bu duruma dikkat edilmeden daha yüksek D vitamini almak amacı ile fazla balık karaciğer yağı alınması zararlı olacaktır.

Balık yağı (fish oil) ise rahatlıkla verilebilir. Çünkü balık yağında, balık karaciğer yağından farklı olarak ne D vitamini ne de A vitamini bulunur.

Kan D Vitamini Düzeyleri

Normal kan D vitamini düzeyleri ne kadar olmalıdır?

Vücudun D vitamini düzeyini en iyi gösteren parametre karaciğerde depolanan 25(OH)D (kalsidiol)’dir. En aktif D vitamini olan kalsitriol ise D vitamini deposunu göstermez. Bu nedenle özel bir iki hastalık dışında bu testi boşuna yaptırmamak gerekir.

25(OH)D D vitaminin normal düzeyleri konusunda bir karmaşa vardır. Maalesef birçok laboratuvar çocukta raşitizm ya da erişkinde osteomalasi (kemik mineralizasyonu eksikliği olan hastalıklar) yapmayan 10ng/mL’yi alt sınır olarak kabul etmektedir (Tablo 1). Son yıllarda alt düzeyi 20-30ng/mL’ye çıkaran laboratuvarlar da vardır. Bu düzeyler kemik hastalıklarından koruyabilir ama maalesef kemik dışı çok sayıda D vitaminine bağlı hastalıktan korumaz.

Tablo 1: D vitamini yetersizliğinin dereceleri (1 nmol/L=2.5ng/mL)

Ağır D vitamini yetersizliği (raşitizm, osteomalazi)<25 nmol/L (10 ng/ml)
Marjinal D vitamini yetersizliği25-40 nmol/L (10-16 ng/ml)
Gizli D vitamini yetersizliği40-100 nmol/L (16-40 ng/ml)
Normal100-275 nmol/L (40-110 ng/ml)

D vitaminin normal düzeylerine ilişkin en eski çalışmalardan biri Haddad ve Chyu tarafından yapılmıştır. Bu araştırıcılar 1971’de Missouri’de 8 cankurtaranın D vitamini düzeyleri 50-80ng/mL arasında bulmuşlardır (28).

Luxwolda ve arkadaşları ekvatorun yakınında yaşayan Massai ve Hadzabelerin ortalama D vitamini düzeylerini 115 mmol/L (47.5ng/mL) bulmuşlardır (29).

Güneşli ülkelerde yaşayan ve yeteri derecede güneşlenen kişilerde D vitamini düzeyleri 100 nmol/L’nin (40ng/mL) üzerinde olmaktadır (30).

Kan D vitamini düzeylerinin alt sınırı ne olmalıdır?

Normal D vitamini düzeyinin alt sınırının ne olması gerektiği son yıllarda yapılan çalışmalar ile ortaya konmuştur. D vitamini (25(OH)D) düzeyleri ancak 75-100 nmol/L, geçtikten sonra PTH düzeyleri baskılanmaktadır (31-33).

Ama her zaman PTH düzeyleri ile 25 OH D vitamini düzeyleri beklenen ilişkiyi göstermemektedir. Bu sorunun çözümünü en güzel ifade eden Hollis ve arkadaşlarının çalışmasıdır (34). Bu çalışmada kolekalsiferol ile karaciğerde metabolize olan 25 OH Dvitamini arasındaki ilişki incelenmiştir. Başlangıçta kolekalsiferol ile 25 OH Dvitamini arasında çizgisel bir ilişki bulunmamış. Ham madde olan kolekalsiferol ancak belirli bir düzeye eriştikten sonra çizgisel bir ilişki oluşmuş. Yani kolekalsiferolden 25 OH Dvitaminini oluşturan 25 hidroksilaz enzimi ancak belli bir sınırdan sonra maksimal kapasitesi ile çalışmaya başlamış. 25 OH D vitamini için bu sınır 100nmol/L (40ng/mL) olarak bulunmuş. Bu nedenle 25 OH D vitamininin alt sınırı 100nmol/L (40ng/mL) olarak kabul edilmesi uygun olacaktır.

D vitamini düzeylerinin üst sınırı ne olmalıdır?

Porto Rikolu bir çiftçide 225 nmol/L’lik bir D vitamini düzeyi saptanmıştır (30). Suni ultraviyole ışın altında en yüksek elde edilen düzey 275 nmol/L’dir. Üst limite ulaşıldığında artık daha fazla aktif D vitamini metabolitleri sentezlenmemekte, D vitamini öncülleri inaktive olmaktadır (35). Bu nedenle 275 nmol/L normalin üst sınırı olarak kabul edilebilir.

Günlük D Vitamini Miktarı

ABD’deki ‘Food and Nutrition Board’ 1997 yılında yaptığı bir yayında çocuklara 400İÜ/gün, erişkinlere 200İÜ/gün ve yaşlılara 400İÜ/gün D vitamini verilmesini önermektedir (36). T.C Sağlık Bakanlığı ise 1 yaşına kadar günde 400 İÜ D vitamini verilmesini önermektedir. Diğer yaş gruplarında güneşten yeteri kadar D vitamini sentezlenebileceğini düşünerek takviyeye gerek görmemektedir!

Yeterli D vitamini alan ya da üreten bir kişide parathormon düzeyinin baskılanması gerekir. Gomez ve arkadaşları 25(OH)D düzeyleri 75 nmol/L’yi geçtiğinde sekonder hiperparatiroidizmin baskılandığını bu düzeye ulaşmak için de günde en az 3,000 IU D vitamini almak gerektiğini söylemektedirler (37). Dawson-Hughes B (38) ve Kinyamu (39) ise parathormon düzeyinin 100 nmol/L’den sonra baskılandığını ve bu düzeye erişmek için de ağızdan günde 10,000 İÜ, Lihares (40) ise 4000 İÜ D vitamini alınmasını önermektedirler. Diğer D vitamini uzmanları da D vitamini ihtiyacının 4000-10000 İÜ arasında olması gerektiğini söylemektedirler (30, 41-43).

Özetle söyleyecek olursak resmi çevreler günde 400İÜ D vitamini önerirken Dünyanın en önemli D vitamini uzmanları günlük fizyolojik D vitamini ihtiyacının bu rakamların en az 10 katı, yani en az 4000-10000 İÜ olması gerektiğini söylemektedirler.

Hastalıklar sırasında D vitamini tüketimi artıyor mu?

Ünlü D vitamini uzmanı Heaney’e göre bu sorunun muhtemel cevabı evettir (44). Ama bu konuda maalesef çok az çalışma vardır. Reid ve arkadaşları artroplasti amaliyatından 2 gün sonra 25 OH D vitamini seviyelerinin %40 oranında düştüğünü bu sırada da iltihap göstergesi olan CRP’nin bariz şekilde arttığını göstermişlerdir(45).

Şişman kişilerin D vitaminine ihtiyacı daha fazladır. Çünkü D vitamini yağda eriyen bir vitamindir ve yağ dokusunda daha fazla birikir.

Toksik Etki

D vitamininin toksik düzeyi kaçtır?

D hipervitaminozu çalışmalarının zehirlenen olguların hepsinin günlük tükettiği D vitamini miktarı 40.000 ünitenin çok üzerindedir (30).Halbuki resmi çevrelerin önerdiği günlük doz bunun yüzde biridir (400 İÜ).

D vitamini entoksikasyonlarının hemen hemen hepsindeki kan değerleri 275 nmol/L’nin çok üzerindedir, hatta çoğu kez 400 nmol/L’nin (160ng/mL) çok üzerindedir(46).

Eğer yeteri kadar güneşlenemiyorsak D vitamini takviyesi almalıyız. Yeni bilimsel verilerin ışığı altında önerilmesi gereken en az doz: 4.000 İÜ/gün’dür. D vitamini konusundaki bu devrimsel değişikliklerin birçok tıbbi konuda olduğu gibi hayata geçirilmesi gecikmeli olacaktır. Bu değişikliğe itiraz edebileceklerin en önemli argümanı D hipervitaminozu tehlikesi olacaktır.

Yüksek-tek doz (600.000İÜ) depo D vitamininin de D hipervitaminozuna neden olmadığı çok sayıda çalışma ile gösterilmiştir (30).

Güneşlenme aşırı D vitamini sentezi yapar mı?

Güneşlenme sonucu en yüksek D vitamini seviyesi 225mmol/L olarak Porto Rico’lu bir çiftçide saptanmıştır. Bu düzey toksik düzeylerin çok altındadır (30).

Aşırı D vitamini sentezinden koruyan iki mekanizma vardır (47);

Öğle vakti etkisini gösteren UVB ancak belli bir miktarda D vitamini sentezlemektedir. Öğleden sonra, güneş ışınları eğik geldiği zaman harekete geçen UVA D vitamini sentezini durdurmaktadır.
Güneşlendikçe melanin sentezi artmakta (bronzlaşma) ve UVB’nin deriye nüfusu ve dolayısıyla da D vitamini sentezi azalmaktadır.

Bebeklerde ve Annelerde D Vitamini Yetersizliği

Türkiye’de ve bütün Dünya’da D vitamini yetersizliği çok yaygındır. D vitamini yetersizliği her yaş grubunu etkilese de bundan en çok bebekler etkilenir.

Mevcut duruma üç temel faktör yol açmaktadır;

  1. Hamilelik dönemde annenin D vitamini deposunun yetersiz olması
  2. Çocuğun yeteri kadar güneşlendirilmemesi (çarpık kentleşme, apartman ve kapalı iş yerlerinde yaşamak güneş ışıklarından yeteri kadar faydalanmayı engeller).
  3. Bebeğin yetersiz anne sütü alması ( anne sütündeki D vitamini düşük miktarda görünse bile aktivitesi yüksektir. Tabii ki annenin D vitamini depoları yetersizse sütteki D vitamini de yetersiz olacaktır).

Bebeklerin çoğunluğunda bu faktörlerin hepsi mevcuttur.

Hamilelik döneminde annenin D vitamini deposu

Hasanoğlu ve arkadaşları (1981) ve Aydın ve arkadaşları (1988) doğum yapan kadınların yapan birçoğunda kışın daha bariz olmak üzere ağır D vitamini yetersizliği saptamışlardır (48, 49).

Daha sonraki yıllarda yapılan çalışmalarda da ülkemiz kadınlarının D vitamini düzeylerinin çok düşük olduğu, mevsimlere göre %67 ile %100 arasında değiştiği saptanmıştır (Tablo 2).

Tablo 2 . Türkiyenin çeşitli illerinde doğum yapan kadınlarda D vitamini düzeyleri (50-53).

ŞehirİstanbulAnkaraİzmitİstanbul
Mevsim olgu sayısıYaz (48)Güz (50) İlkbahar (78)Kış (44)
D vitamini düzeyi <40 ng/ml% 67% 85% 95% 100
D vitamini düzeyi <25 ng/ml% 54% 46% 80% 100

Anne karnındaki ceninin (fetüs) D vitamini düzeyi, annenin D vitamini düzeyi ile orantılıdır ve oran doğum sırasında oran yaklaşık % 80’dir (54). Yani annenin D vitamini düşükse bebeğinki ondan daha da düşük olmaktadır. Bu vahim durum çok önemli bir sağlık sorunudur.

Bu durumu önlemek için ülkemizde ve Dünyada her doğan çocuğa 1 yaşına kadar günde 400 ünite D vitamini verilmektedir. Aslında günde 400 ünite bir araştırma sonucu bulunmuş bir rakam değildir. Bu rakam bir kaşık balık karaciğer yağında bulunan yaklaşık miktardır.

Günde 400 ünite D vitamini acaba yeterli midir?

Bu konudaki Dünya’daki ilk ve tek çalışma ekibimiz tarafından yapılmış ve 2010 yılında European Journal of Nutriton’da yayınlanmıştır(55). Normal yeni doğanlar üç gruba ayrıldı; ilk grup günde 300 IU’nin altında D vitamini alırken, ikinci ve üçüncü gruplar sırasıyla günde 400 ve 600 IU D vitamini aldılar (Tablo 3). İlk grupta ilk altı ayda %100 oranında D vitamini düşüklüğü (D vit: <40ng/mL) varken günde 400 IU D vitamini alanlarda bu oran %55 idi. Günde 600 IU D vitamini alan üçüncü grupta bile oran %40 idi. Bu sonuçlar bebeklerde günlük D vitamini ihtiyacının yaklaşık ülkemizde 1000İÜ olması gerektirdiğini kuvvetle düşündürmektedir.

Tablo 3. Değişen günlük D vitamini dozlarına göre D vitamini yetersizliği (D vit: <40ng/mL) oranları

Yaş / Günlük Doz< 300 IU400 IU600 IU
2-6 Ay% 100% 55% 40
6-12 Ay% 78% 33% 18
12-24 Ay% 86% 59% 10

Raşitik sınırı (25OH D vit: <15ng/mL) sınır aldığımızda raşitizm oranları oldukça yüksektir (Tablo 4).

Tablo 4. Değişen günlük D vitamini dozlarına göre raşitizm (25OH D vit: <15ng/mL) oranları

Yaş / Günlük Doz< 300 IU400 IU600 IU
2-6 Ay% 64% 27% 14
6-12 Ay% 67% 8% 10
12-24 Ay% 67% 30% 5

Gebelik - D Vitamini

En az 2000 kadar genin sağlıklı çalışması D vitaminine bağlıdır. Cenin (fetüs) açısından D vitamini güçlü bir farklılaşma artırıcısıdır; ayrıca sinir dokusunda büyüme faktörü düzeylerini de yükseltir. Bir araştırmada D vitamini eksikliği olan farelerin yavrularının beyinlerinde çeşitli gelişim bozuklukları bulunmuştur (56).

Anne karnında yetersiz D vitamini alan bebeklerde şizofreni, bipolar bozukluk, otizm, tip I diyabet, alerji, astım, diş çürükleri, osteoporoz, düşük doğum tartısı gibi hastalıklara yol açabilmektedir (57).

D Vitamini – Ölüm Oranı

Birçok çalışmada yetersiz D vitamin düzeylerinin yaşam süresini kısalttığı saptanmıştır (58-64). Bazı çalışmalarda ise çelişkili bir durum vardır.

Mesela Danimarka’da yapılan bir çalışmada 30 ng/ml (75 nmol/L) altında D vitamini düzeyine sahip olanların ölüm oranının normal düzeylere sahip olanlara oranla iki misli daha yüksek olduğunu saptamıştır. Buna karşılık D vitamin düzeyi 56 ng/ml (140 nmol/L)’nı üzerinde olanlarda da şaşırtıcı şekilde ölüm oranlarının %40 arttığını göstermişlerdir (65). Yine bir Kuzey ülkesi olan İsveç’te yapılan benzer bir çalışmada da aynı bulgular saptanmıştır (66).

Bu çelişkinin nedeni ne olabilir? Bildiğiniz gibi kuzey ülkelerinde balık karaciğeri yağı (cod liver oil) – Balık yağı (fish oil) değil!- çok tüketilmektedir. Mesela Norveç’te insanların yaklaşık yarısı balık karaciğeri yağı tüketirler (67).

Yukarda bahsi geçen iki çalışmada deneklerin balık karaciğeri yağı alıp almadığı maalesef belirtilmemektedir. Daha önce de gördüğünüz gibi balık karaciğer yağında bulunan nispeten yüksek A vitamini, D vitaminini etkisini azaltmaktadır. D vitaminini yükseltmek için fazla miktarda balık karaciğeri yağı alındığında A vitamini dozu da aşırı yükselmektedir. A vitamininin azı D vitamini etkisini artırırken, çoğu ise D vitamini etkisini azaltmaktadır.

Kalsiyum Takviyesi Gerekli Midir?

Kalsiyum vücutta en çok bulunan mineraldir. Kalsiyum sadece kemik için önemli değildir, kalp atımı, sinir iletimi, pıhtılaşma ve hormon salgılamada da görevleri vardır. Kalsiyum dünyada en çok kullanılan besin takviyelerinin başında gelmektedir. Bu kullanım ‘ne kadar çok kalsiyum alırsak kemiklerimiz o kadar güçlü olur ön yargısına dayanmaktadır. Böylelikle kemik kırıklarının ve kemik erimesinin (osteoporoz) önüne geçilebileceği zannedilmektedir.

Acaba ‘ne kadar fazla kalsiyum alırsan o kadar sağlam kemik’ inancı ne kadar doğrudur? Vücudumuzdan günde yaklaşık 100mg kalsiyum kaybolmaktadır. Bu nedenle günde 1.200 mg’lık tavsiyelerin bilimsel bir dayanağı yoktur ve zararlı da olabilir. Çinlilerin günde 250mg kalsiyum içeren diyetlerine rağmen dillerinde osteoporoz kelimesi yoktur. Kalsiyum takviyelerinin kırıkları azaltmadığı da gösterilmiştir (68).

2010 yılında yayınlanmış 8000’in üzerinde kişi ile yapılan 15 çalışmadan oluşan bir toplu araştırmada ilave olarak 500mg ve üzeri kalsiyum takviyesi alanlarda kalp krizi riski %27 arttığı saptanmıştır (69). Kalsiyum takviyesi D vitamini ile birlikte alındığında da riziko (%24) çok farklı bulunmamıştır (70).

Güneş Lambaları

Güneşlenme imkanınız sınırlı ise evinizde D vitamini üreten güneş lambalarını kullanabilirsiniz. Bu lambalarla Vücudunuzun aşırı doz olmadan, D vitamini sadece doğru miktarda üretmesine yardımcı UV ışınlarını alabilirsiniz (71).

Bu lambalarla kırmızıötesi ışınlar almak da mümkündür. 633 nm Kırmızı ışık deri fibroblastlarını etkileyerek prokollajen sentezini 4 kat kadar artırır (72-74). Böylece deri kırışıklıklarını giderir ve daha genç bir cildinizin olmasına yardımcı olur. Kızılötesi ışık kas ve eklem ağrıları, tutukluk ve spazmda geçici bir rahatlama sağlar; kan dolaşımını hızlandırır. Ama bu lambalar pahalıdır; fiyatları 3000-5000TL arasındadır.

Deri Kanseri

Güneş kanser yapar mı?

Deri kanserleri bütün kanserlerin yaklaşık %50’sini oluşturur. 50 yaşından sonra özellikle erkeklerde çok artar (75). Açık ten rengi olup çabuk bronzlaşmayanlarda ise tehlike daha büyüktür.

Tıp dünyasında güneş ışığının özellikle kolay bronzlaşmayan kişilerde deri kanseri (bazal, skuamöz, melanom) riskini arttırabileceği düşüncesi oldukça yaygındır. Örneğin Avusturalya’nın tropik bölgelerindeki (kuzey) melanom sıklığı soğuk güney bölgelerine oranla 6 kat daha yüksektir(76).

Bu araştırma güneş ışınlarının melanoma neden olduğu düşüncesini güçlendirse de bazı gözlemler bu düşüncenin çok da doğru olmadığını düşündürmektedir(77).

Godar ve arkadaşları güneş-kanser ilişkisini inceleyen 14 araştırmayı irdelemişler ve bu çalışmaların sadece ikisinde UV ışınları ile melanoma arasında ilişki saptanırken, 7’sinde ilişki olmadığı 5’inde ise tam tersine UV ışınlarının melanomdan koruduğu anlaşılmıştır (78). Bu sonuçların farklı olmasının altında acaba hangi nedenler yatmaktadır?

Açık havada çalışarak düzenli olarak güneş ışığına maruz kalan erişkin ve ev dışında oyun oynayan çocuklarda melanom gelişme riski kapalı ortamda çalışan ya da oynayanlardan çok daha düşüktür(79, 80). Düzensiz, arada bir fakat yoğun olarak güneş ışığına maruz kalan kişilerde (hele derileri de açık renkte ise) tehlike büyüktür(81).

Düzenli olarak güneş ışığına maruz kalma melanom tehlikesini azaltırken arada bir fakat yoğun olarak güneş ışığına maruz kalma melanom riskini artırmaktadır. Düzenli olarak güneş ışığına maruz kalanlarda melanom tehlikesini azaltan muhtemel faktör, bu kişilerde optimal düzeylere yakın olan D vitamini düzeylerinin bütün kanser türlerine karşı koruyucu olmasıdır.

Bu arada öğle vakitlerindeki güneşlenmenin UVB ışınları aracılığı ile D vitamini sentezini artırdığı, güneşin dik gelmediği diğer zamanlarda ise UVA ışınlarının etkisi ile daha önce sentezlenen D vitamininin azalttığı unutulmamalıdır. Halbuki ortodoks tıp öğle vakitlerindeki güneşlenmenin tehlikeli olduğunu söylemektedir.

UVA ışınları deride serseri mayın gibi dolaşan serbest kökleri (radikalleri) artırır. Serbest radikaller muhtemelen DNA hasarı yaparak deri kanserine neden olur. Bu radikaller yaşlanmayı ve deri buruşmasını da hızlandırırlar (82,83). UVB’nin ise antikanserojen etkisi vardır.

Ayrıca melanomlar daha az güneş gören yerlerde (erkeklerde sırtta, kadınlarda uyluklarda) çok daha fazla görülmektedir (84). Kara derililerde ise melanoma ayak bileklerinde ve nerdeyse hiç güneş görmeyen ayak ayalarında daha fazla rastlanılmaktadır(85).

Yaygın düşüncenin aksine melanomların ancak %10-15 kadarı güneş ışınlarına bağlı olarak gelişmektedir (86). Melanom riskini artıran diğer faktörler obezite, egzersiz azlığı (87) ve diyetin niteliğidir (88,89).

Diyette doğru oranda w-6/w-3 yağları tüketimi melanomdan koruyucudur. Epidemiyolojik ve deneysel çalışmalar diyetsel omega-3 yağ asitlerinin habis melanomu baskıladığını, ay çiçeği, mısır yağları ve margarinlerde yoğun olarak bulunan omega-6’ların ise tümörü uyardığını göstermektedir(90, 91). w-3 yağlarının eksikliğinin sadece melanomu değil hemen hemen bütün kanserde riski artırmaktadır.

Güneş yağları kanser olasılığını artırabilir mi?

Kamuoyu yıllardan beri güneş yağlarının deri kanserini önlediğini sanıyor. Faktör sayısı arttıkça korunmanın da arttığı iddia ediliyor. Doğru güneş yağları güneş yanığını önler, fakat birçoğu deri kanserlerini önlemeyebilir; hatta çeşitli kanserlere de sebep olabilir. Çünkü birçok güneş yağı deri kanserine neden olan UVA’yı önlemez. Fakat D vitamini sentezi yapan UVB’yi önler. Daha uzun dalga boylu olan UVA derinin derinliklerine kadar girer; UVB ise derinin yüzeyinde kalır.

Güneş yağlarının içinde bulunan maddeler kanser yapabilir mi?

Tablo 5. Güneş yağlarında bulunan başlıca maddeler

  • Para Amino Benzoik Asit (PABA)
  • Avobenzon
  • Sinoksat
  • Dioksibenzon
  • Homosalat
  • Mentil antranilat
  • Oktosirilen
  • Oktometoksiinnamat
  • Benzofenon
  • Oktil salisilat
  • Oksibenzon
  • Padimat O
  • Fenilbenzimidazol
  • Sulisobenzon
  • Titanium dioksit
  • Trolamin salisilat
  • Çinko oksit
  • Retinil palmitat

Bu maddelerin (Tablo 5) deri üzerinde kaldığı ve güvenli olduğu iddia edilmektedirler. Fakat yapılan bir çalışmada bu maddelerin deri yüzeyinde kalmadığı, bütün deri tabakalarına geçtiği gösterilmiştir (92).

Bu maddelerin bazılarının uzun vadede kanser yapıcı bir etkisinin olmadığını söylemek bugün için mümkün değildir (93). Nitekim güneş yağlarında bulunan oksibenzon, benzofenon, oktosrilen ve oktometoksisinnamat gibi kimyasalların habis melanom riskini artırabileceği saptanmıştır(94).

FDA güneş yağlarının %40’ında bulunan retinil palmitatın (bir A vitamini formu) deri hasarını artırarak kanser riskini artırabildiğini belirtmektedir (95). Paraben adı verilen kimyasallar, ürünlerin raf ömrünü uzatmaktadır. Dolayısıyla güneş koruyucuların içinde de yaygın bir şekilde bulunuyorlar. Parabenlerin uzun süreli etkileri bilinmemektedir. Kanser riskini arttırdıkları yönünde yoğun tartışmalar vardır.

Mineralli Güneş Koruyucular

Fiziksel koruma sağlayan bu koruyucuları deri emmiyor. Cildinizin üzerinde, örtü gibi beyaz kireç gibi bir tabaka oluşturuyorlar. Bu tabaka, güneş ışınlarını bir ayna gibi geri yansıtmaktadır. Yani aslında bir tişört giymeden çok bir farkı yok. Mineralli güneş koruyucuların zararlı olduğuna dair henüz bir iddia yoktur. Ama çocuklarımızın cildine süreceğimiz her şeye, tedbirle yaklaşmak gerekmektedir. Zeytinyağı ise korkusuzca kullanılabilir.

Korunma

Güneşe çıkarken, ensenizi kapatacak, suratınızı tamamen gölgeleyecek bir şapka takın. Kısa şort yerine, mümkün olduğu durumlarda, ince, uzun, açık renk bir pantolonu ya da uzun kollu ince bir tişörtü tercih edin. Plaj gibi güneş koruyucunun kaçınılmaz olduğu durumlarda, mineralli koruyucular kullanın.

Kimyasal koruyucu kullanmak zorunda kaldığınız durumlarda, çocuğunuzun vücudunun mümkün olduğu kadar küçük bir kısmına sürün. Mesela iyi bir şapka takıyorsa, suratına a sürmeyin. Kumda oynarken kısa kollu tişört giydirin, sadece kollarına sürün.

Kimyasal koruyucu kullanmak zorunda kalırsanız, düşük faktörlü kullanın. 20 faktörle 50 faktör arasında sadece yüzde 3’lük bir koruma farkı var. Ama 50 faktör kullandığınızda, çok daha fazla kimyasala maruz kalıyorsunuz.

Güneş kanserleri önler mi?

UVB’nin dalga boyundaki ışınlar D vitaminini sentezler. Fakat güneş yağları D vitamini sentezi yapan UVB’nin deriye girişini azaltır. Böylece D vitamini yetersizliğine yol açar. Serum 25(OH)D vitamini düzeyleri düşük olan kişilerde ya da güneş ışığından fakir coğrafik bölgelerde daha çok kanser görülmektedir (96-105) (Tablo 6.). D vitamini kansere karşı etkilerini aşırı hücre üremesini önleyerek, hücresel olgunlaşmayı düzenleyerek, doğal hücre ölümünün (apopitozis) zamanından sonra olmasını engelleyerek ve itihabı azaltarak gösterir (106).

Tablo 6. D vitamini eksikliğinin neden olduğu kanserler

  • Meme
  • Kalın bağırsak
  • Dölyatağı
  • Yemek borusu
  • Yumurtalık
  • Hodgkin lenfoma
  • Hodgkin-dışı lenfoma
  • Mesane
  • Mide
  • Safra kesesi
  • Pankreas
  • Prostat
  • Rektum
  • Böbrek
  • Testis
  • Vulva

Sonuç

D vitamini almanın ideal yolu güneşlenmektir. Ama maalesef çok büyük bir bölümüzün D vitamini düzeyleri son derece düşüktür. Bu nedenle takviye almak şarttır. İdeali takviyeye başlamadan önce 25 OH D vitamini düzeylerimizi ölçtürmektir. Normal düzeyler 40-110ng/mL arasındadır. 60-80 ng/mL arası iyi bir düzeydir. Bu düzeylere erişildikten sonra bu düzeyi sürdürebilmek için erişkinlerin günde 5.000 IU, çocukların ise her 12,5 kilosu için 1.000 IU alması gerekmektedir (Tablo 6).

Erişkinler günlük 5.000 IU (40 damla kadar D vitamini) alabilecekleri gibi 300,000 IU’lik 1 ampul depo D vitamini içerek de ihtiyaçlarını giderebilirler (iğne yapılmasına gerek yoktur, çünkü ağızdan alınan da aynı derecede etkilidir). Depo D vitamininin güvenli olduğu gösterilmiştir.

12,5 -25 kg arsında olanlar 6 ayda bir 1 ampul, 25-37,5kg arasında olanlar 4 ayda bir 1 ampul, 37,5-50 kg olanlar üç ayda bir 1 ampul D vitamini içebilirler.

2.5 kg’ın altındaki çocuklara D vitamininin günlük damla olarak verilmesi tercih edilir. Her kilo için 100 IU uygundur. Piyasadaki D vitamini damlasının, 3 damlasında 400 IU D vitamini bulunmaktadır. Ek olarak kalsiyum almak gerekmez, hatta sakıncalı da olabilir.

Kanser, kalp hastalığı, multipl skleroz, romatizmal hastalıklar ve otoimmün hastalıklar gibi kronik hastalıklarda günlük ihtiyaç çok daha fazla olabilir. Bu hastalarda ideali kan seviyelerine bakarak 25 OHD vitamini düzeylerini 80-100ng/mL arasında tutmaktır.

Bu arada güneşli havalarda özellikle öğle vakitleri yarım saat kadar güneşlenmek de preparatlardan alamadığımız sülfatlı D vitamini ihtiyacımızı karşılayacaktır. Güneşlenilen günlerde deride sentezlenen D vitaminini alıp götüreceği için sabun ya da şampuanla yıkanmamaya da özen göstermek gerekmektedir.

Pahalı Aktif D vitamini preparatları ancak D vitaminine dirençli raşitizm ve D vitamini aktivasyonu yapamayan bazı böbrek hastalıklarında kullanılmalıdır.

Tablo 6. Çocuklar için günlük D vitamini dozu önerisi

12,5 kg için1.000 IU
12,5 - 25 kg için1.000 - 2.000 IU
25 - 37,5 kg için 2.000 - 3.000 IU
37,5 - 50 kg için 3.000 - 4.000 IU
>50 kg için 5.000 IU

Mümkünse hiç güneş koruyucu kullanmayın. Güneşe çıkarken, ensenizi kapatacak, suratınızı tamamen gölgeleyecek bir şapka takın. Kısa şort yerine, mümkün olduğu durumlarda, ince, uzun, açık renk bir pantolonu ya da uzun kollu ince bir tişörtü tercih edin.

12 Mart 2015 tarihinde kaybettiğimiz hocamızı rahmetle anıyoruz.

Kaynaklar

  • Chen TC, Persons KS, Lu Z, Mathieu JS, Holick MF. An evaluation of the biologic activity and vitamin D receptor binding affinity of the photoisomers of vitamin D3 and previtamin D. J Nutr Biochem.2000; 11: 267-272.
  • Holick MF. Vitamin D: importance in the prevention of cancers, type 1 diabetes, heart disease, and osteoporosis. Am J Clin Nutr. 2004;79(3):362-371.
  • Griffin MD, Xing N, Kumar R. Vitamin D and its analogs as regulators of immune activation and antigen presentation. Annu Rev Nutr. 2003;23:117-145
  • Borissova AM, Tankova T, Kirilov G, Dakovska L, Kovacheva R. The effect of vitamin D3 on insulin secretion and peripheral insulin sensitivity in type 2 diabetic patients. Int J Clin Pract. 2003;57(4):258-261.
  • Liu PT, Stenger S, Li H et al. Toll-Like Receptor Triggering of a Vitamin D-Mediated Human Antimicrobial Response Science. 2006;311(5768):1770-3.
  • Vieth R. “The Pharmacology of Vitamin D, Including Fortification Strategies. In Feldman D, Pike JW, Glorieux FH, eds, Vitamin D: Second Edition, Burlington: Elsevier Academic Press (2005) 995-1015.
  • Trang HM, Cole DE, Rubin LA, Pierratos A, Siu S, Vieth R. Evidence that vitamin D3 increases serum 25-hydroxyvitamin D more efficiently than does vitamin D2. Am J Clin Nutr, 1998; 68: 854-8.
  • Armas LA, Hollis BW. Heaney RP. Vitamin D2 Is Much Less Effective than Vitamin D3 in Humans. J Clin Endocrinol Metab.2004; 89(11): 5387-5391.
  • Heaney RP, Recker RR, Grote J, Horst RL, Armas LA. Vitamin D(3) is more potent than vitamin D(2) in humans. J Clin Endocrinol Metab. 2011;96(3):E447-52.
  • Axelson M. 25-Hydroxyvitamin D3 3-sulphate is a major circulating form of vitamin D in man,” FEBS Letters 1985; 191 (2): 171-175
  • Lakdawala DR, Widdowson EM. Vitamin D in Human Milk. The Lancet 1977; 309, (8004):167-168.
  • Boulch Le N, Cancela L, Miravet L. Cholecalciferol sulfate identification in human milk by HPLC. Steroids. 1982;39 (4): 391-398
  • Binkley N, Novotny R, Krueger D, Kawahara T, Daida YG, Lensmeyer G, Hollis BW, Drezner MK. Low vitamin D status despite abundant sun exposure. J Clin Endocrinol Metab.2007;92(6):2130-5.
  • Johnson FS, Mo T, Green AES. Average latitudinal variation in ultraviolet radiation at the Earth’s surface. Photochem. Photobiol. 1976;23:179–88
  • Yuen AW, Jablonski NG. Vitamin D: in the evolution of human skin colour. Med Hypotheses. 2010;74(1):39-44.
  • Nesby-O’Dell S, Scanlon KS, Cogswell ME, Gillespie C, Hollis BW, Looker AC, Allen C, Doughertly C, Gunter EW, Bowman BA. Hypovitaminosis D prevalence and determinants among African American and white women of reproductive age: third National Health and Nutrition Examination Survey, 1988-1994. Am J Clin Nutr. 2002;76(1):187-92
  • Holick MF. Vitamin D: A Millenium Perspective. J Cell Biochem. 2003;88(2):296-307.
  • Holick MF: Environmental factors that influence the cutaneous production of vitamin D. Am J Clin Nutr. 1995 Mar; 61(3 Suppl):638S-645S
  • Adams JS, Clemens TL, Parrish JA, Holick MF. Vitamin-D synthesis and metabolism after ultraviolet irradiation of normal and vitamin-D-deficient subjects. N Engl J Med 1982;306(12):722-5
  • Krause R, Buhring M, Hopfenmuller W, Holick MF, Sharma AM. Ultraviolet B and blood pressure. Lancet 1998;352:709–10.
  • Tjellesen L, Hummer L, Christiansen C, Rodbro P. Serum concentration of vitamin D metabolites during treatment with vitamin D2 and D3 in normal premenopausal women. Bone Miner 1986;1:407–13.
  • Sutton AL, MacDonald PN. Vitamin D: more than a “bone-a-fide” hormone. Mol Endocrinol. 2003;17(5):777-791.
  • Valdivielso JM, Fernandez E.Vitamin D receptor polymorphisms and diseases. Clin Chim Acta. 2006 Sep;371(1-2):1-12. Schnatz PF, Nudy M, O’Sullivan DM, Jiang X, Cline JM, Kaplan JR, Clarkson TB, Appt SE. The quantification of vitamin D receptors in coronary arteries and their association with atherosclerosis. Maturitas. 2012 Apr 26.
  • Liel Y, Shany S, Smirnoff P, Schwartz B Estrogen increases 1,25-dihydroxyvitamin D receptors expression and bioresponse in the rat duodenal mucosa. Endocrinology. 1999 Jan;140(1):280-5.
  • Cannell JJ, Vieth R, Willett W, Zasloff M, Hathcock JN, White JH, Tanumihardjo SA, Larson-Meyer DE, Bischoff-Ferrari HA, Lamberg-Allardt CJ, Lappe JM, Norman AW, Zittermann A, Whiting SJ, Grant WB, Hollis BW, Giovannucci E. Cod liver oil, vitamin A toxicity, frequent respiratory infections, and the vitamin D deficiency epidemic. Ann Otol Rhinol Laryngol. 2008;117(11):864-70.
  • Rohde CM, Manatt M, Clagett-Dame M, DeLuca HF.Vitamin A antagonizes the action of vitamin D in rats. J Nutr. 1999;129(12):2246-50.
  • Haddad JG, Chyu KJ. Competitive protein-binding radioassay for 25-hydroxycholecalciferol. J Clin Endocrinol Metab. 1971;33(6):992-5.
  • Luxwolda MF, Kuipers RS, Kema IP, Janneke Dijck-Brouwer DA, Muskiet FA. Traditionally living populations in East Africa have a mean serum 25-hydroxyvitamin D concentration of 115 nmol/l. Br J Nutr. 2012:1-5.
  • Vieth R: Vitamin D supplementation, 25-hydroxyvitamin D concentration, and safety. Am J Clin Nutr. 1999;69:842-56
  • Holick MF. Noncalcemic actions of 1,25-dihydroxyvitamin D3 and clinical applications. Bone 1995;17(suppl):107S–11S.
  • Dawson-Hughes B, Harris SS, Krall EA, Dallal GE. Effect of calcium and vitamin D supplementation on bone density in men and women 65 years of age or older. N Engl J Med 1997;337:670–6.
  • Hollis BW. Circulating 25-hydroxyvitamin D levels indicative of vitamin sufficiency: Implications for establishing a new effective DRI for vitamin D. J Nutr. 2005;135:317–322.
  • Hollis BW, Wagner CL, Drezner MK, Binkley NC.Circulating vitamin D3 and 25-hydroxyvitamin D in humans: An important tool to define adequate nutritional vitamin D status. J Steroid Biochem Mol Biol. 2007;103(3-5):631-4.
  • Krause R, Buhring M, Hopfenmuller W, Holick MF, Sharma AM. Ultraviolet B and blood pressure. Lancet 1998;352:709–10.
  • Dietary Reference Intakes for Calcium, Phosphorus, Magnesium, Vitamin D, and Fluoride, Standing Committee on the Scientific Evaluation of Dietary Reference Intakes, Food and Nutrition Board, Institute of Medicine, 1997
  • Gomez Alonso C, Naves Diaz M, Rodriguez Garcia M, Fernandez Martin JL, Cannata Andia JB: Review of the Concept of “sufficiency” and “insufficiency” of Vitamin D. Nefrologia. 2003;23 Suppl 2:73-7
  • Dawson-Hughes B, Harris SS, Krall EA, Dallal GE. Effect of calcium and vitamin D supplementation on bone density in men and women 65 years of age or older. N Engl J Med 1997;337:670–6.
  • Kinyamu HK, Gallagher JC, Rafferty KA, Balhorn KE. Dietary calcium and vitamin D intake in elderly women: effect on serum parathyroid hormone and vitamin D metabolites. Am J Clin Nutr 1998;67:342–8
  • Linhares E, Jones D, Round J, Edwards RH: Effect of nutrition on vitamin D status: studies on healthy and poorly nourished children. Am J Clin Nutr. 1984:39(4):625-630
  • Heaney RP, Davies KM, Chen TC, Holick MF, Barger-Lux MJ: Human serum 25-hydroxycholecalciferol response to extended oral dosing with cholecalciferol. Am J Clin Nutr. 2003;77:204-10
  • Zittermann A: Vitamin D in preventive medicine: are we ignoring the evidence? Br J of Nutr. 2003;89:552-572
  • Holick M: Vitamin D; A millennium Perspective. J Cell Biochem. 2003;88:296-307
  • Reid D, Toole BJ, Knox S, Talwar D, Harten J, O’Reilly DS, Blackwell S, Kinsella J, McMillan DC, Wallace AM. The relation between acute changes in the systemic inflammatory response and plasma 25-hydroxyvitamin D concentrations after elective knee arthroplasty. Am J Clin Nutr. 2011;93(5):1006-11.
  • Heaney RP, Davies KM, Chen TC, Holick MF, Barger-Lux MJ: Human serum 25-hydroxycholecalciferol response to extended oral dosing with cholecalciferol. Am J Clin Nutr. 2003;77:204-10
  • Haddad, J. G. Matsuoka, L. Y. Hollis, B. W. Hu, Y. Z. Wortsman, J. “Human Plasma Transport of Vitamin D after Its Endogenous Synthesis. J Clin Invest. 1993; 91: 2552-2555.
  • Hasanoğlu A, Özalp İ, Özsoylu Ş, Anne ve kordon kanında 25-hidroksikolekalsiferol düzeyleri. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi. 1981; 24:207-222
  • Aydın A, Ilıkkan B, Haktan M, Kavunoğlu G. Doğum sırasında annelerdeki D vitamini düzeyi ve bu düzeylerin mevsimlerle ilişkisi. XXVII. Türk Pediatri Kongresi Kitabı, Ünal Ofset 1988: 53.
  • Alagöl F, Shihadeh Y, Boztepe H, Tanakol R, Yarman S, Azizlerli H, Sandalcı O. Sunlight exposure and vitamin D deficiency in Turkish Women. J Endocrinol Invest 2000;23:173-7
  • Andıran N, Yordam N, Özon A. The risk factors for Vitamin D Deficiency in Breast-fed Newborns and their mothers. Nutrition 2002;18:47-50
  • Pehlivan İ, Hatun Ş, Aydoğan M Babaoğlu K, Türker G, Gökalp AS. Maternal serum vitamin D levels in the third trimester of pregnancy. Turk J Med Sci 2002;32:237-241.
  • Annede D vitamini eksikliğinin değerlendirilmesi. Erol M, İşman FK, Kucur M, Hacıbekiroğlu E. Turk Ped Arş. 2007; 42: 29-32
  • Sarıkaya S, Çam H, Aydın A, Haktan M. Annede ve erken yenidoğan dönemindeki bebeklerde kan Ca, P, Mg, PTH ve vitamin D düzeyleri. İst Çocuk Kliniği Dergisi (Pediatri Arşivi). 1992: 3-4:92-7
  • Onal H, Adal E, Alpaslan S, Ersen A, Aydın A. Is daily 400 IU of vitamin D supplementation appropriate for every country: a cross-sectional study. Eur J Nutr. 2010;49(7):395-400.
  • Eyles D, Brown J, Mackay-Sim A, McGrath J, Feron F: Vitamin D3 and brain development. Neuroscience. 2003;118(3):641-53
  • Visser M, Deeg DJ, Puts MT, Seidell JC, Lips P. Low serum concentrations of 25-hydroxyvitamin D in older persons and the risk of nursing home admission. AmJ Clin Nutr 2006;84:616–622.
  • Virtanen JK, Nurmi T, Voutilainen S, Mursu J, TuomainenTP. Association of serum 25-hydroxyvitamin D with the risk of death in a general older population in Finland. Eur J Nutr. 2011; 50:305–312
  • Melamed ML, Michos ED, Post W, Astor B. 25-Hydroxyvitamin D levels and the risk of mortality in the general population. Arch Intern Med. 2008;168:1629–1637
  • Hutchinson MS, Grimnes G, Joakimsen RM, Figenschau Y, JordeR. Low serum 25-hydroxyvitamin D levels are associated with increased all-cause mortality risk in a general population: the Tromso study. Eur J Endocrinol. 2010; 162:935–942
  • Semba RD, Houston DK, Ferrucci L, Cappola AR, Sun K, Guralnik JM, Fried LP. Lowserum 25-hydroxyvitamin D concentrations are associated with greater all-cause mortality in older communitydwelling women. Nutr Res. 2009; 29:525–530
  • Dobnig H, Pilz S, Scharnagl H, Renner W, Seelhorst U, Wellnitz B, Kinkeldei J, Boehm BO, Weihrauch G, MaerzW. Independent association of low serum 25-hydroxyvitamin D and 1,25-dihydroxyvitamin D levels with all-cause and cardiovascular mortality. Arch Intern Med 2008;168:1340–1349
  • Kestenbaum B, Katz R, de Boer I, Hoofnagle A, Sarnak MJ, Shlipak MG, Jenny NS, Siscovick DS. Vitamin D, parathyroid hormone, and cardiovascular events among older adults. J Am Coll Cardiol 2011. 58:1433–1441
  • Durup D, Jørgensen HL, Christensen J, Schwarz P, Heegaard AM, Lind B. A Reverse J-Shaped Association of All-Cause Mortality with Serum 25-Hydroxyvitamin D in General Practice, the CopD Study. J Clin Endocrinol Metab. 2012 May 9.
  • Michaëlsson K, Baron JA, Snellman G, Gedeborg R, Byberg L, Sundström J, Berglund L, Arnlöv J, Hellman P, Blomhoff R, Wolk A, Garmo H, Holmberg L, Melhus H. Plasma vitamin D and mortality in older men: a community-based prospective cohort study. Am J Clin Nutr. 2010 Oct;92(4):841-8. Epub 2010 Aug 18.
  • Brustad M, Braaten T, Lund E. Predictors for cod-liver oil supplements use–the Norwegian Women and Cancer Study. Eur J Clin Nutr. 2004 Jan;58(1):128-36.
  • Seeman E. Evidence that calcium supplements reduce fracture risk is lacking. Clin J Am Soc Nephrol. 2010;5 Suppl 1:S3-11.
  • Bolland MJ, Avenell A, Baron JA, Grey A, MacLennan GS, Gamble GD, Reid IR. Effect of calcium supplements on risk of myocardial infarction and cardiovascular events: meta-analysis. BMJ. 2010 Jul 29;341:c3691. doi: 10.1136/bmj.c3691.
  • Bolland MJ, Grey A, Avenell A, Gamble GD, Reid IR. Calcium supplements with or without vitamin D and risk of cardiovascular events: reanalysis of the Women’s Health Initiative limited access dataset and meta-analysis. BMJ. 2011 Apr 19;342:d2040. doi: 10.1136/bmj.d2040.
  • http://tanningbeds.mercola.com/
  • Lam TS, Abergel RP, Meeker CA, Castel JC, Dwyer RM, Uitto J. Laser stimulation of collagen synthesis in human skin fibroblast cultures. Lasers Life Sci. 1986;1:61–77.
  • Russell BA, Kellett N, Reilly LR. A study to determine the efficacy of combination LED light therapy (633 nm and 830 nm) in facial skin rejuvenation. J Cosmet Laser Ther. 2005 Dec;7(3–4):196–200.
  • Goldberg DJ, et al. Combined 633-nm and 830-nm led treatment of photoaging skin. J Drugs Dermatol. 2006;5(8):748–53.
  • Geller AC, Rutsch L, Kenausis K, Selzer P, Zhang Z. Can an hour or two of sun protection education keep the sunburn away? Evaluation of the Environmental Protection Agency’s Sunwise School Program. Environ Health. 2003;2(1):13.
  • Finkel E. Sorting the hype from the facts in melanoma. Lancet, 1998. 351(9119)
  • Ness AR, Frankel SJ, Gunnell DJ, Smith GD. Are we still dying for a tan? J Cosmetic Dermatology, 2002.1: 43-46.
  • Godar DE, Landry RJ, Lucas AD. Increased UVA exposures and decreased cutaneous Vitamin D(3) levels may be responsible for the increasing incidence of melanoma. Med Hypotheses. 2009;72(4):434–43.
  • Håkansson N, Floderus B, Gustavsson P, Feychting M, Hallin N. Occupational sunlight exposure and cancer incidence among Swedish construction workers. Epidemiology, 2001.12(5): 552-7.
  • Kaskel P, Sander S, Kron M, Kind P, Peter RU, Krähn G. Outdoor activities in childhood: a protective factor for cutaneous melanoma? Results of a case-control study in 271 matched pairs. Br J Dermatol, 2001.145(4): 602-9.
  • Elwood J. Melanoma and sun exposure. Seminars in Oncology, 1996. 23(6): 650-666.
  • Gasparro FP. Sunscreens, skin photobiology, and skin cancer: the need for UVA protection and evaluation of efficacy. Environ Health Perspect. 2000;108 Suppl 1:71-8.
  • Dangoisse C. Dermo-cosmetics and prevention of skin aging. Rev Med Brux. 2004;25(4):A365-70.
  • Rivers J. Is there more than one road to melanoma? Lancet, 2004. 363: 728-30.
  • Elwood J, Gallagher R. Body site distribution of cutaneous malignant melanoma in relationship to patterns of body exposure. Int J Cancer, 1998. 78(3): 276-80.
  • Koh, H et al. Prevention and early detection strategies for melanoma and skin cancer. Arch Dermatol, 1996;132:436-442.
  • Begg CB. The search for cancer risk factors: when can we stop looking? Am J Public Health, 2001;91(3): 360-4.Shors AR et al. Melanoma risk in relation to height, weight, and exercise (United States). Cancer Causes Control, 2001; 12(7): p599-606.
  • G ran W. Melanoma has a complex etiology that includes UV exposure, skin pigmentation and type, diet and obesity. British Medical Journal, 2003;327: 1306.
  • Liu G, Bibus DM, Bode AM, Ma WY, Holman RT, Dong Z. Omega 3 but not omega 6 fatty acids inhibit AP-1 activity and cell transformation in JB6 cells. PNAS 2001; 98(13 ): 7510-5
  • Wagner RF, DiSorbo DM, Nathanson L. Nutrition and melanoma. Int J Dermatol. 1984; 23: 453-7
  • Sarveiya V, Risk S, Benson HAE. Liquid chromatographic assay for common sunscreen agents: application to in vivo assessment of skin penetration and systemic absorption in human volunteers. Journal of Chromatography B 2004;803(2): 225-31
  • Lefkowitz ES, Garland CF. Sunlight. Vitamin D, and ovarian cancer mortality rates in US women. Int J Epidemiol 1994;23:1133–6.
  • Martinez ME, Giovannucci EL, Colditz GA, et al. Calcium, vitamin D, and the occurrence of colorectal cancer among women. J Natl Cancer Inst 1996;88:1375–82.
  • Hanchette CL, Schwartz GG. Geographic patterns of prostate cancer mortality. Evidence for a protective effect of ultraviolet radiation. Cancer 1992;70:2861–9.
  • Ainsleigh HG. Beneficial effects of sun exposure on cancer mortality. Prev Med 1993;22:132–40.
  • Mawer EB, Hayes ME, Heys SE, et al. Constitutive synthesis of 1, 25-dihydroxyvitamin D3 by a human small cell lung cell line. J Clin Endocrinol Metab 1994;79:554-60.
  • Garland CF, Comstock GW, Garland FC, Helsing KJ, Shaw EK, Gorham ED.Serum 25-hydroxyvitamin D and colon cancer: eight-year prospective study. Lancet. 1989;2(8673):1176-8.
  • Majewski S, Kutner A, Jablonska S. Vitamin D analogs in cutaneous malignancies. Curr Pharm Des. 2000;6(7):829-38.
  • Braun MM, Tucker MA. A role for photoproducts of vitamin D in the etiology of cutaneous melanoma? Med Hypotheses. 1997;48(4):351-4.
  • Tangpricha V, Flanagan JN, Whitlatch LW, et al. 25-hydroxyvitamin D-1-hydroxylase in normal and malignant colon tissue. Lancet 2001;357:1673-4.
  • Cross HS, Bareis P, Hofer H, Bischof MG, Bajna E, Kriwanek S. 25-Hydroxyvitamin D3-1-hydroxylase and vitamin D receptor gene expression in human colonic mucosa is elevated during early cancerogenesis. Steroids 2001;66:287-92.
  • Grant W. An estimate of premature cancer mortality in the USA due to inadequate dose of solar UV-B radiation. Cancer 2002;94:1867-75

Bu yazıyı paylaş

Yazar

Prof. Dr. Ahmet Aydın

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları

1953 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Ahmet Aydın, 1977 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesini bitirdi. 1982 yılında aynı Fakülte’nin Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümünde uzmanlığını tamamladı. 1988 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde doçent, 1993 yılında Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı başkanı ve 1994 yılında da profesör oldu. “Otizme çözüm var”, “Taş devri diyeti. Doğru beslenmenin başucu kitabı”, “7'den 70'e Taş Devri Diyeti” gibi çeşitli konularda yazdığı 6 kitabı ile yerli ve yabancı 100’ün üzerinde makalesi olan Aydın, evli ve bir çocuk sahibiydi. 11 Mart 2015 tarihinde vefat eden hocamıza Allah'tan rahmet diliyoruz.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


2 comments on “Bütün Yönleriyle D Vitamini”

linkedin facebook pinterest youtube rss twitter instagram facebook-blank rss-blank linkedin-blank pinterest youtube twitter instagram